Bir yaz günüydü, ikinci oğluma hamileydim, hava sıcaktı, çok şişmandım ve “çok hamile”ydim. Böyle yazdığım günlüğümü sonradan okuduğumda çok güldüm. Halimi anlatabilecek daha iyi bir tanım bulamamış olmalıyım ki, böyle yazıvermişim.
Daha iyisi; “Fazla Anne”ye yani Sabiş’e ait. Blogu, yazıları, instagram’daki kısa öykülerinden tanırsınız onu. Bir de kitabı var ki, “doğal doğum”la dünyaya getirmiş. Bunun ne anlama geldiğini kitabı okuyunca anlıyorsunuz. Annelikle çektiği sancıyı, ardından o heyecanı, mutluluk, acı ve daha birçok duyguyla karışık gözyaşlarını hissediyorsunuz.
Ben balkonda oturduğum bir bahar gecesi, bir çırpıda okudum. Bin yıllık dostum Sabiş’le sohbet etmişim gibi, uzun bir geceyi konuşarak sabaha erdirmişiz gibi bir hisle bitirdim. Kaç defa; “Aaaa evet ya!” dedim bilmiyorum.
Kitap size yalnız olmadığınızı hissettiriyor. Şikayet hakkınızı olduğunu, çocuklarınızın sağlıklı olmasına şükretmekle, yorgun bir günün sonunda “İmdat” diye bağırmanın ayrı şeyler olduğunu anlatıyor. Saçlarınızdan okşuyor şefkatle, çünkü Sabiş bu kitabı “içindeki hiç büyümeyen küçük kız”a yazmış.
Hamilelikle ilgili; “karnım büyüdükçe büyüyor, dünya üzerindeki tüm kadınlar benden zayıf ve güzel” diyor mesela, “mükemmel değil yeterince iyi anne olmaya çalıştığını” anlatıyor. Google’dan çocuk büyütmeye, işi bırakıp evde kalmaya, fazla bir çocuğun annesi olmaya değiniyor. Yani her birimizden, annelik hallerimizden bahsediyor.
Sonra bir Mayıs günü, sonradan fark ediyorum ki anneler günüymüş, çok zor ve yorgunken bana konum gönderiveriyor; “Hadi al çocukları gel” diyor. Anneler günümüze pasta kesiyor, o koca parkta çocuklarımız oynuyor, süper kahramanım Sabiş bana kitabını imzalıyor. İçimden kitabının ve anneliğinin devamının gelmesini diliyorum.
***
Bu yazı ilk olarak BlogcuAnne.com‘da yayınlanmıştır.
Yorum yapılmamış