Aylar önce bir çeviri yazıya yer vermiştik. Çok da güzeldi. Çocuksuz arkadaşların bambaşka bir yönümüze iyi geldiğini anlatıyordu. Yazı çok haklıydı, çocuksuz arkadaşlar çoğunlukla deva oluyor. Belki en çok da size yolun başında kim olduğunuzu hatırlatarak…
Benim durumumda bambaşka nedenlerle de… Çocuklu bir insan olduğumda, etrafımdaki arkadaşlarımdan anne olan epey azdı. Hatta ilk bebek alışverişimi yine çocuksuz bir dostumla yapmıştım ve bu fahri teyzeden çok fazla şey öğrenmiştim. Sonra haliyle birçok anne arkadaş edindim ama çocuksuz arkadaşlarımın hala yeri bambaşka ve onlarla başbaşa zaman geçirmek ayrıca değerli oldu.
Fakat zamanla bir de apayrı bir şey gelişti; bu arkadaşlarımdan bazıları gerçekten ebeveyn olarak dünyaya gelmişler. Kalplerinde çocuk sevgisine yer var, gürültüye tahammül ve fazlaca sabırla kuşatılmışlar. Çocuklarıma içtenlikle arkadaş oluyorlar. Bununla da kalmayıp bana da ebeveynlik ediyorlar.
Onlara minnettarım. Çünkü bir anne arkadaşım çocuğuma verdiğim şeker konusunda sessiz bir eleştiride bulunacağı için gerilirken, onlarla olduğumda hiç gerilmiyorum. Biliyorum, anneler de bu noktada son derece iyi niyetli, ama bazen gerçekten parantez açıp neden şu anda dondurma yemesine izin verdiğimi açıklamak zor geliyor. Sonsuz bir sohbet açılıyor bazen okuldan bahsederken mesela… Bunların da ayrı bir geliştirici ve rahatlatıcı yönü var ama bazen bardağım bunun için dolu oluyor.
Kısacası, çocuksuz arkadaşlarımın, anne savaşlarından haberleri yok ve beni üzmüyorlar. Üstelik bu tür meselelerin annelik denizinde küçücük bir damla olduğunun bizlerden daha fazla farkındalar. O denizde yüzmekle, bazen dışarıdaki dünyayı unutuyor olabiliriz. Onlarsa evreni bütüncül olarak görürken, bize de bazı ayrıntıları büyütmememizi hatırlatabiliyorlar.
Onlara sahiden minnettarım. Çünkü mesela, aylar sonra ilk defa evime gelmiş biri, o çocuklarla sohbet ederken uyuyakalıyorum, sonra mahçup uyanıyorum, gülüyor sadece; “Yorgunsun, uyu tabii” diyor. Rahatlıyorum. Niye uykusuz olduğumu, çocuklarımın uyku düzenini falan açıklamam gerekmiyor. Yorgun olduğumu gerçekten anlıyor.
Bir arkadaşımızın ablası… Teyze olmak için dünyaya gelmiş adeta! Sayısız çocuğu of demeden zıplatıyor, hoplatıyor, naz niyaz çekiyor, gık demiyor. Aşık olduk kendisine.
Sonra bir tanesi mesela, en son çocuklara oyuncaklarını toplattı, üstelik toplamadıkları halde atacağını anlatarak… Önce epey bir kızdılar, sonra güle oynaya topladılar. Bazen aynı şeyi trilyon kez söyleyip, pes etme noktasına vardığım oluyor, evet. Oysa o gün, içeride oyuncaklar toplanırken, sakince bir kahve içebildim. Güven güzel bir duygu. İnsanın seçtiği dostlarından kurduğu aile müthiş bir koza. Çocuklar sahiden oyuncakları topladılar ve o dostumuz ne zaman gelecek olsa hızla toplayıveriyolar. -Neyse ki sık geliyor!-
Bazı sorularına cevap veremiyorum çocuklarımın. Bu dönem şahane eğlenceli aslında. “Dünya ne renk? Yeryüzünde hiç bebek yokken, o bebek nasıl geldi? Annesi yok muydu? Gökyüzünde yaşayan var mıdır? Atatürk ölmemiş, peki sen ölecek misin?” Bazılarına yanıt veriyorum, bazılarını sahiden bilmiyorum. Saçma bir deformasyonla en doğru cevabı düşünerek kendimi yiyorum. O zaman durup “ona sor” diyorum. Bu arkadaşlar benim gibi pedogojik deformasyona uğramamış olduklarından, en net, basit ve doğru cevabı pıt diye verebiliyorlar.
Yine aynı şekilde, bazen gerçekten mızıltıyla sahici şikayeti ayırt edemediğim oluyor. Anne duygusallığına kapılıyorum, “Kıyamaaam!” diyorum, her zaman soğukkanlı Bayan Rotenmayır olamıyorum. Bu arkadaşlardan biriyleysek; “Yahu kapris yapıyor, ben de yapardım anneme, bak susacak” diyor mesela, evet benim küçük adam sahiden susuyor.
Benim bütün o okuduklarımla edindiğim zihin karışıklığında büyüttüğüm meselelere kuşbakışı bakıp basit bir çözüm getirebiliyorlar. “Ben bunu niye düşünemedim?” diye kalıyorum, gözümün önünde duruyordu oysa görmedim. Çünkü işte annelik evreni, bazen camı kırıp oradan çıkmak gerekiyor.
Bununla da kalmıyor. Beni rahatlatıyorlar. Anneliğimin iyi yanlarını gösteriyorlar, sahiden göremediğime şaşırarak… Bu nasıl da iyi geliyor, çünkü o anda objektif olduklarını biliyorum. Ve ne yazık ki, hala onaya ihtiyaç duyduğum anlar var.
Üstelik hepsi de isimle hitap edilen, eğlenceli, renkli insanlar. Ayırdıkları belki kısacık bir zaman. Hem çocuklarla vakit geçirmek, sohbet etmek eminim onlara da iyi geliyor. Hem de o kısacık görünen zaman bizim için nasıl değerli. Nasıl özel… Ve ne çok şey öğreniyoruz onlardan.
Sevgili “çocuksuz-ebeveyn” arkadaşlarım, çocuklarıma kalbinizde yer açtığınız için minnettarım. Okuduğunuz masallar, öğrettiğiniz oyunlar, sevdirdiğiniz hayvanlar için… Yaşamımıza kattığınız rengi tahmin edemezsiniz. İyi ki varsınız, anne/baba kalbinizden öperiz.
***
Bu yazı ilk olarak BlogcuAnne.com‘da yayınlanmıştır.
Yorum yapılmamış