Haydi itiraf edelim. Hepimiz teknolojiye olması gerektiğinden daha fazla bağımlıyız. Ben teknolojiyle aşk nefret ilişkisi içinde olduğumu itiraf edebilirim. Serbest çalışan bir yazar ve blogger olarak, sosyal medya siteleri aracılığıyla insanlarla bağlantı kuruyorum ve yeni fırsatları takip ediyorum.
Bunda yanlış bir şey yok. Sorun, bağımlı hale geldiğimizde başlıyor. Facebook, Twitter ve Instagram’a her dakika bakmak zorunda olduğumuzu hissettiğimizde… Aslında bu biraz delilik. İnsanlarla yüzyüze konuşmak yerine, çoğumuz bir ekran aracılığıyla konuşuyoruz.
Daha da kötüsü, sosyal medya insanlara kendilerini kötü hissettirebiliyor. Kendimize hiç de benzemeyen fotoğraflar koyduğumuz anla birlikte gerçek kimliğimizi kaybediyoruz.
Peki sosyal medyayla ilişkimizin kötüye gittiğini nasıl anlarız?
Kendimiz olmadığımızda…

Tatil Keyfi!
Herkesin söyleyip durduğu o öğüt nedir? Kendin ol. Fakat görünümü değiştiren tüm o uygulamalar ya da Photoshop’la kendine karşı dürüst müsün? Hiç de mutlu değilken kameraya güldüğünde ya da?..
Mesela bir senaryo düşünelim. Çok kötü bir günün ardından Instagram’ı açtın. Pek de iyi bir fikir sayılmaz ama oldu bir kere. İyi olduğunu ifade etmek için bir selfie koymaya karar verdin. Aslında iyi olmaktan çok uzaksın. Ama gülümseme emojisi olan bir fotoğraf koyduğun için bunu bilmiyorlar.
Fotoğraf açıkça mutlu olduğunu gösteriyor. Kısa bir an için bu yalana sen bile inanabilirsin.
Tabii başka bir alternatif de var. Elinde şarap ve dondurmayla ağladığın bir fotoğraf koyup; “berbat bir gündü” de yazabilirsin. Ama bu da ilgi ihtiyacı olur. Allah korusun ya doğruyu söylersen!
Yanıltıcı olabilir
Okuldan bir kızla tüm gün Facebook’ta konuştuğumu anımsıyorum. Çok fazla ortak yönümüz vardı ve saatlerce konuşabiliyorduk. Onu arkadaşlarımdan biri olarak görüyordum. Ta ki; yüzyüze hiç konuşmadığımızı fark edene kadar… Abartmıyorum, yüzyüze tek kelime etmedik.
Bunu ikimizin de utangaç olmasına veriyorum. Fakat bu durum beni, bir insanın sanal dünyada özgüvenli görünürken, gerçek dünyada tamamen farklı olabileceği üzerine düşündürdü. Bir insanla ekran aracılığıyla konuşurken, kahkahamızın tonuna, ağzımızdan kaçacak bir kelimeye ve en önemlisi nasıl göründüğümüze dikkat etmemiz gerekmiyor.
Tıpkı sarılıp uyuyacağın bir battaniye gibi… Elimizden alınırsa bununla nasıl baş edeceğimizi bilmiyoruz.
Sosyal medya gerçek değil
Gerçek hayatta “beğen” tuşuna kaç kere basıldığının bir anlamı yok. Filtreler, düzeltmeler yok. Bu yüzden gerçek. uygulama ve oyunlardan daha iyi olan bir şey var – tüm o gerçek dünya, sunacaklarını keşfetmeniz için sizi bekliyor.
Çilekli bir pastayı ekran aracılığıyla tadamazsınız; kayalara çarpan dalganın sesini duyamazsınız; köpeğinizle oynayamaz, birinin elini tutamazsınız. Onlar sadece insanların görmenizi istediği fotoğraflar… Sanal dünyada görünmek istedikleri insanı oluşturan temeller…
Peki bununla nasıl savaşabiliriz? Haydi gerçek bir şeyler koyun. Hemen şimdi.
***
Bu yazı ilk olarak blogcuanne.com‘da yayınlanmıştır.
Yazının İngilizce orijinalini buradan okuyabilirsiniz.
Yorum yapılmamış