Bu kitabı tesadüfen almıştım. Markette alışveriş yapıyorduk ve çocukların durmadığı bir andı, o ayki tüm dergileri almıştık ve olaylar gelişti. İyi ki de almışız. Çünkü sonra onlarca kere okuyup sevdiğimiz bir kitap haline geldi.
Kitap Betül adında bir kızı anlatıyor. Çevirmene teşekkür ederim, ismi de Türkçeleştirmesi pek tatlı olmuş. Betül mükemmel bir kız. Çok tanıdık ve benim çocukluğuma benzediği için onu ayrıca sevdim. Her şeyi doğru yapıyor ve sahiden de hiç hata yapmıyor. Fakat kardeşi Kaan normal bir çocuk olduğu için, pastel boyalarını yiyen, elleriyle dans eden, hata yapmayı hiç dert etmeyen bir çocuk.

Hiç Hata Yapmayan Kız- 1001 Çiçek Yayınları
Kitabın devamında Betül arkadaşlarıyla kek yaparken, yumurtaları tam düşürecekken havada yakalıyor ve böylece ilk hatasını yapmanın kıyısından dönüyor. Fakat üzerindeki endişeyi bir türlü atamıyor.
Bu noktada çizimlerin harikalığından bahsetmeden geçemem. Kitap çizgi film gibi akıyor. Resimleyenharikalar yaratmış. Her sayfaya tek tek bakıp gülüyoruz, yorumlar yapıyoruz. Bu yüzden her ne kadar 5-6 yaş için uygun görünse de, daha erken de okunmaya başlanabilecek bir kitap. Merak edip yazarın hayatını araştırıyorum ve bir matematik öğretmeni olduğunu öğreniyorum. Sahiden kendisiyle sohbet etmek ve kitabı hangi ilhamla yazdığını öğrenmek isterdim.
Ve nihayet asıl büyük hatasını çıktığı gösteride, sahnede yapıyor. Hayatın mizah anlayışı küçük kahramanımıza da denk gelmiş oluyor. Betül ne yapacağını hiç bilemiyor ve sonra gülmeye başlıyor. Gülümsemesi dev bir kahkahaya dönüşüp herkese bulaşıyor.
Artık kimse ona “Hiç Hata Yapmayan Kız” demiyor. Sadece “Betül” diyorlar ona.
O günden sonra hayatı tamamen değişiyor, rengarenk çoraplar giyip kardeşiyle oyunlar oynuyor, düşmekten hiç korkmuyor. Ve kendisi oluyor.
Kitabın mesajını çok sevdim. Son günlerde Brene Brown’un “Mükemmel Olmamanın Hediyeleri” kitabını okuyorum. İçimdeki kadınlardan biri hala zaman zaman kendinden mükemmellik bekleyen, kendine not veren biri. Onu büyütmeye çalıştığım zamanlardan geçiyorum…
Ebeveynliğimi aklımda yeniden gözden geçirdiğimde, çocuklarımdan mükemmel olmalarını beklemediğimi fark edip içten içe seviniyorum. Uzun zaman önce Özgür Bolat’ın da çocukları sürekli övmek üzerine bir yazısını okuyup bu konu üzerine epey kafa yormuştum. Olumlu pekiştirmeler yapmakta sorun yok ama sürekli övmek mükemmellik beklentisi arttırıyor ve elbette bu da çocuk için yük oluyor. Onun yerine çabasını takdir etmek ve olduğu insanı sevmek sağlıklı.
Zihnimin bunlarla meşgul olduğu günler, elimde dev bir meyve tabağı mutfaktan çocukların odasına doğru gideceğim, tabak düşüyor, meyveler dökülüyor. Kafamın içindeki o “hiç hata yapmayan kız”ın yüzü düşüyor. Çocuklarım geliyor ve büyük oğlum; “üzülmeye değmez annecim, toplarız” diyor. Hep birlikte topluyoruz.
Mükemmel bir anne olmadığımı iyi biliyorum. Masal saatlerini atladığım, parka inmeye üşendiğim günler oluyor, elbette. Ama onları koşulsuz sevdiğimi, hiçbir şeyin bunu azaltmayacağını ve eksiltmeyeceğini hissettiklerini biliyorum. Bence çocukluğa dair en iyi hatırlanan ve nasıl yetişkinler olacağımızı şekillenderen şey de tam olarak bu. Geri kalanlar için oğlumun da dediği gibi; “üzülmeye değmez!”
Kitabı mutlaka alın, hem çocuklarınıza, hem “hiç hata yapmayan kız”ınıza okuyun. İyi gelecek.
Bu yorumumu daha önce blogcuannedeki bir yazınıza da yapmıştım ama gerçekten hissettiğim bu: Çok seviyorum sizi Ebrar 🙂