Feminizm bir cinsiyetin güç kullanarak diğerine üstünlük uygulamasını savunan bir inanç değildir. Feminizmin tanımı bunun tam aksidir. Dolayısıyla insanlar feminizm karşıtı yorumlar yaptıklarında, aslında cinsiyetçiliği savunmuş oluyorlar. İkisinin ortası yok. Ya feministsiniz ya da cinsel ayrımdan yanasınız. Ne yazık ki, cinsiyetçi insanların çoğu bunun farkında değiller ve nüfusun çoğunluğunu oluşturuyorlar. Cinsiyetçiliğin, ataerkil bir toplumun beyni yıkanmış medyasının bir dayatması olduğunu bilincinde değiller.
Ataerkillik nedir?
Türk Dil Kurumu Sözlüğüne göre;
Ataerkil (isim) Soyda, temel olarak babayı alan ve ailede çocukları baba soyuna mal eden düzen, pederşahilik
Bizden önceki toplumların da nesiller boyu süregelen oldukça güçlü ataerkil yapıları vardı. Feminizme karşı çıkanlar değişimden korkmaktadırlar. Onlar bir cinsiyetin diğerinden üstün olması yerine, herkesin eşit muamele görmesi fikrinden korkarlar. Onlara göre insanları kadın ve erkek olarak ayırmak yerine, birey olarak kabul etmek ataerkilliğin sağladığı toplumsal bütünlüğü bozar. Hepsinden önemlisi, belirli bir cinsiyet kimliği olmadan, sadece insan olarak aynı önemi taşımayacaklarından korkuyorlar. Neden bir grup insan diğerinin üzerinde kontrol sahibi olsun ki? Neden buna toplum olarak doğuştan bir hak veriyoruz ki?
Cevap; geçmiş nesillerin ataerkil ideallerinin bize miras olarak kalmış olması. Günümüzde çocuklara hala eski cinsiyet rolleri işleniyor. Kız oyuncakları mutfak işleri ve evcilik üzerineyken, oğlan oyuncakları inşaat ve savaş gibi daha erkeksi konulara odaklanıyor. Çocuklarımıza kadın, erkek ya da bir diğeri olmalarının fark etmediğini öğretmeliyiz. Nokta.
İnsanları cinsiyetleri üzerinden değerlendirmeyi bırakmamız gerekiyor. İnsanların bir diğeri üzerindeki gücü, doğuştan sahip oldukları cinsel organlarıyla belirleyemeliyiz. İnsanın insana üstünlüğü en baştan doğru bir şey değil. Tecavüz kültürü bir insanın diğerini kontrol edilebileceği fikriyle gelişti. Birçok kültürde bunun bir adım ilerisi olan kölelik suç kabul edileli çok olmadı. İnsanlar cinsiyetlerine, ırklarına ve yetiştirilişlerine bakılmaksızın kendilerini mutlu edecek şeyi yapabilmeliler. Bir cinsiyetin diğerinden aşağı olduğunu düşünmek saçma, ve bir o kadar da yıkıcı.
Bu fikre takılı kalarak, teknolojik, tıbbi, bilimsel ve kültürel bir çok alandaki başarılı olma şansımızı da kısıtlıyoruz. Her bireyin kendine ait yetenek ve eğilimleri vardır ve bunlar doğrultusunda topluma katkıda bulunabilir. Bu yetenekleri önyargısız kabullenmeli ve insanları cinsiyet kalıplarıyla kontrol altında tutmayı bırakmalıyız. Ancak o zaman baskılanmış kaynaklarımızın açığa çıkması mümkün olacak.
Korkmamız gerekmiyor. Feminizm kadın, erkek ve trans bireylerin hiçbir ayrım gözetilmeksizin eşit haklara sahip olmasını savunur. İnsanlar kim oldukları konusunda ayırımcılığa tabii tutulmazlar. “Toplumsal norm”lara uymadıkları için korku hissetmezler ve huzur içinde yaşayabilirler. O toplumsal normun artık değişmesi gerekiyor.
Erkeklerin kırılgan olmaktan korkmadığı, kadınların bağımsız olmalarına izin verildiği bir topluma doğru ilerlemeliyiz. Öyle ki; kadın ya da erkek olmak bir insanın hayatını nasıl yaşadığını etkilemeyecek, baskı düzeni kalkacak ve herkes gerçekten kendisi olabilecek.
***
Yazının İngilizce orijinalini buradan okuyabilirsiniz. Bu çeviri ilk olarak BlogcuAnne.com‘da yayınlanmıştır.
Yorum yapılmamış