Duygu’yu ilk Mersin’deki kuzenim sayesinde tanımıştım, uzaktan. ‘Elif bak, burada böyle bir anne var, tanımanı çok isterim’ demişti Umut Abla… ”Elif Ada’nın Annesi” olarak bildiğim Duygu’yla uzaktan da olsa arkadaş olduk sonrasında… Hatta geçen sene Tarsus’ta gerçekleşen bir Annelik Her Zaman Tozpembe Değil söyleşisinde yüz yüze tanışıp sarılma fırsatı da bulmuştuk..
Evlat edinme ve koruyucu ailelik adına çok kişiyi uykusundan uyanırdı Duygu bugüne kadar… Kızı Elif Ada’ya sahip olma sürecini, sonrasında yaşadıklarını açık yüreklilikle paylaşıyor sosyal medyada… Ve tabii ki bu süreçte yalnız değil. Bu kadar dik duran bir kadının yanında aynı şekilde dik duran bir adam da var: Elif Ada’nın babası Serkan…
Ve işte şimdi Ebrar sordu, Serkan yanıtladı. Ebrar’a ışık tutan soruları için, Serkan’a içtenlikle paylaştıkları için çok teşekkür ederim.
***
* Doğuma giren, hamilelik boyunca tekmeleri hissetmeye çalışan babalar var artık. Yine de gebelik biraz daha kadının tek başına yaşadığı bir süreç… ”Kalben gebelik”lerde bu daha ortak olabilir belki de. Kızınızın kalp atışlarını dinlediğinizi biliyoruz. Peki evlat edinme süreciniz sizin için nasıldı? Anne heyecanına benziyor muydu duygularınız? Bebeğinizden haberdar olduğunuz ve beklediğiniz o bir ay sizin için nasıl geçti?
Bir anne heyecanından ziyade, biyolojik anne baba heyecanına benziyor muydu o konuda bile bir fikrim yok. Tattığım duyguyu onların tattıklarıyla kıyaslama hakkını hiçbir zaman görmedim kendimde. Sahip olacağımız bebek, bizim için bir mucizeydi ve bu mucizeye layık olmaktı aklımdaki hep. Yaşadığım heyecansa; bir fidanın ağaç olurken kök salmasını izlemek, dal verdiğini, meyve verdiğini görmek, bunlar olurken süreçte payın olduğunu bilmek gibi şeylerdi hissettiklerim. Bir ay, bir bebeğe sahip olabilmek için çabaladığımız iki buçuk yıldan daha uzun sürdü. Belirsizlikte insan zamanın nasıl geçtiğini bilmiyor ama beklenene kavuşmak bir ömür alıyor gibi…
* Benzer hikayelerde; “çok istiyorum ama eşimi ikna edemiyorum” cümlesini sıkça duyarız anne adaylarından… Erkek tarafı için genetik devam biraz önem kazanabiliyor. Sizi “ikna” eden neydi? Ya da ikna edilmeniz gerekti mi?
Çocuğum olmuyordu, bunun için ameliyat geçirmiştim, tüp bebek denemeleri yapmıştık. Boşa harcanan bu süreçte en yakın arkadaşlarımdan, “Çocuğun olmadığını söylerken utanmıyor musun?”, tüp bebek için “Başkasının çocuğunu nasıl kabulleneceksin” diyenler de oldu. Neyse ki cehalete karşı bağışıklığım vardı. Bilmiyorlardı ki evlat edinerek baba olmaya da hazırdım. Bu kararı verirken biyolojik anne veya baba olmayı, erkeklik veya kadınlığın ispatı olarak algılamadığım için iknaya da ihtiyacım olmadı. Baba olmayı istemek, yukarıda da dediğim gibi dünyaya kendi isteği ve iradesi dışında gelmiş bir başka canlıya kendimden de bir şeyler katarak insan olabilme ve tüm olumsuzluklara rağmen insan kalabilme sürecinde yardımcı olmak, ona yol göstermekti benim için… Baba kelimesinin sözlük dışında daha derin anlamları olduğuna inanırım.
* Duygu’nun sosyal medyada farkındalık oluşturan bir sayfası bulunuyor. Sayfada aynı zamanda çok ciddi bir destek ve anne iletişimi var. Kadınlar deneyimlerini, duygularını paylaşıyorlar. Yalnız hissetmiyorlar. Bu çok güzel bir iletişim ve destek akışı sağlıyor. Babaların da bir duygusal geçiş yaşadığını düşünerek buna ihtiyaç duyabileceğinize inanıyoruz. Sizin benzer iletişimde bulunduğunuz arkadaşlarınız var mı? Eğer yoksa, olmasına ihtiyaç duyuyor musunuz?
Çocuğu olmayan bir iki arkadaşım var. Onlarla yaşadığım süreçleri paylaştım. Tedavi süreçlerinin insan vücudunda ve ruhunda nasıl izler bıraktığına eşimle birlikte birebir şahidiz. Asla denemeyin demek istemiyorum. Ama bu konuda ısrarcı olmamak da gerekir diyorum. Bir veya çok istiyorlarsa en fazla iki denemeden sonra evlat edinmenin de çocuk sahibi olmanın bir yolu olduğunu, ümitsizliğe kapılmamaları gerektiğini anlatmaya çalışıyorum. Yine de ulaşılması, ikna edilmesi gereken çok insan olduğunun farkındayım. Bu konudaki önyargıların biz evlat edinen anne babalar kadar, bizlere şahit olan tüm insanların da çevrelerine yaşadığımız mutluluğu anlatmalarıyla kırılacağına inanıyorum.
* Kızınız ilk kez baba dediğinizde ne hissettiniz?
Gurur ve bu gururun beraberinde getirdiği büyük bir sorumluluk. Yaşamının ilk yıllarında ve sonrasında da size duyacağı ihtiyaç, sizin şahsi ihtiyaçlarınızdan önce yer alıyor her zaman. Babasınızdır siz; en başta onun mutlu bir çocukluk geçirmesinden sorumlusunuzdur. Çünkü mutlu geçirilen bir çocukluk, yetişkinliğe yolculukta insanı kötülerden ayıran ve kötü biri olmaktan uzak tutan bir kalkan gibidir.
* Eşiniz için evlat edinme sürecinin bazen yorucu olduğunu biliyoruz. “25 yaşındayım ve beklemekten yoruldum” diyen adaylara kendinden örneklerle güç veriyor. Sizin için de zor muydu? Yorulduğunuz, pes ettiğiniz zamanlar oldu mu?
Yorucu olan beklemek değildi. Evlat edinme sürecinde yaşadığımız bürokratik engellerdi. Hiçbir zaman pes etmek gibi bir düşüncem olmasa da yaşadığımız zorluklar insanlığa karşı olan inancımızı yıprattı. Kağıttan kurallar, prosedürler, egolar sizin ve bir çocuğun geleceğinden, huzurlu geçirilecek zamandan çalabiliyor. Yine de sonunda yaşanılan mutluluk, birlikte geçirilen zaman her şeyi unutturuyor. Zaten en değerli olan da en zor elde edilen değil midir?
* Bütün o aşamalardan, evrak işlerinden ve ziyaretlerden en çok hangisinden zorlandınız? Hangisi size çok heyecan verdi?
Mutlu sona ulaşmak için yaşanılan her aşama zor, kat edilen her yol, aşılan her engel de heyecan vericiydi. Duygu da bunun için “Evlat edinme de bir doğum şeklidir” demişti.
* Dedik ya “eşimi ikna edemiyorum” diyen anneler epeyce çok. Siz olsanız bir baba adayını “ikna” etmek için ne derdiniz?
İşinizde başarılı olabilirsiniz, sağlıklı, zengin, huzurlu olabilirsiniz. Ama hala iyi birer anne baba olmadıysanız eksik yaptığınız bir şeyler var demektir. Her insan hayatta bir iz bırakmak ister. Bir insanın bırakabileceği en büyük eser iyi yetiştirebileceği bir başka insandır. Evlat edinme de anne baba olmak isteyen insanlar için en büyük şanstır.
* Peki ya Elif Ada bir gün bu söyleşiyi okursa, ona ne demek istersiniz?
Ben de Duygu gibi kızımıza her yıl mektup veya şiir yazıyorum. Bu söyleşi de ekstra oldu. Demek istediklerimi bir kez daha söylemiş oluyorum sayenizde. Bunun için de ayrıca teşekkür ederim.
Kızım;
Çok masal anlattım sana, hepsi hayal dünyanın, kelime dağarcığının, duygu ve düşüncelerinin gelişmesi içindi… Arkadaşlarından, dostlarından ve hayatının her aşamasında etrafında olacak ve hatta seni yönetecek olan iktidarlardan bile duyacağın türlü türlü masallar da olacak. Biz biliyoruz ve sen de birebir göreceksin ki bu masallarda da kötüler kötülük peşinde olacaklar ve iyiler her zaman kazanamayacaklar. Ama şunu da gördük ve sen de göreceksin ki iyilerin kaybettiği tek konu, bir kötüye daha iyilik aşılayamamış olmak olarak kalacaktır. Özüne bakarsan kaybeden aslında yine kötüdür. Çünkü sen iyi olduğun sürece, iyi kaldığın sürece, inancını kaybetmediğin sürece kazanan hep sen olacaksın.
Biz her zaman kazanacağın kendi masalını yazman için mücadele ediyor ve seni ona göre yetiştirmeye çalışıyoruz kızım. Her zaman yanındayız, sevgi ve sabırla…
***
Bu röportaj ilk olarak BlogcuAnne.com‘da yayınlanmıştır.
Yorum yapılmamış