Çocuğunuza Başaramama Zevkini Tattırın

0

*

Anneliğin bazen sahiden burnumun direğinde bir sızı yahut göğsümde bir ağrı olduğunu düşündüğüm zamanlar oluyor. Kontrol edebildiklerim var, kontrol edemediklerim var ve bunlar arasında denge sağlamam gerekiyor. Bir aradayken yaşadıkları var ve bunu yanında kendi sosyal yaşamları içinde karşılaştıkları olumlu ve olumsuz deneyimler var. Yürümeye yeni başladıklarında düşerlerdi ve kendileri kalkmaları için beklemek benim için zor olmazdı. Ama büyüyorlar, onlar için kararlar vermem, yol göstermem gerekiyor. Kötülüklerden korumam ama bir o kadar da kendilerini korumayı öğretmem gerekiyor.

Bazen onları alıp yaşamımızın geri kalanını küçük bir mağara geçirelim ve hiç çıkmamız gerekmesin, böylece kanatlarımın altında kalabilirler diye hayal kuruyorum. Sonra hayata karışıp olacakların insanı nasıl merak ettiğimi ve sevdiğimi hatırlıyorum. Derleyerek çevirisini yaptığım sohbet bu ikilemlere deva olacak türden.

***

Çocuğunuzun her şeyi berbat etmesine izin vermenin tam vakti. Yeniden toparlanacaklar ve çok daha iyi olacaklar.

Acı büyümenin bir parçasıdır ve ebeveynler çocuklarının “öğrenmelerine yetecek kadar sürenin geçmesine” izin vermeliler.

Bu mesaj Jessica Lahey’in “Başarısızlık Nimeti” kitabından alındı. Kitap bu yılın en çok okunan ebeveyn kitaplarından. Çocukların “ev işlerini ihmal etmelerinin” ve “ödevlerini okuldan getirmeyi unutmalarının” sorun olmadığını söylüyor. Aslında çok önemli. Bir anne ve öğretmen olarak tecrübelerine, bir de üç yıllık kitap araştırmaları eklenen Lahey anne babaların çocukların hatalarını düzeltmenin ancak o anı kurtardığını fakat aslında onlara zarar verdiğini savunuyor.

“Duygusal, zihinsel ve sosyal engelli çocuklara yapılan tüm bu tamir ve müdahale, onların bir yetişkin yol göstermedikçe yönünü bulamamalarına neden oluyor.

HuffPost’taki röportajda, Lahey ebeveynlikle ilgili pratik öneriler sunuyor ve kendi “başarısızlık nimeti” anlarını paylaşıyor.

Çocuğumuza başaramama zevkini nasıl tattırırız?

Bir ebeveyn bu kavramı kısa vadeli değil uzun vadeli düşünmeli. Hayali bir kutuyu kontrol etmeyi azaltarak. “Bugün iyi bir anne miydim?” yerine, “bu yıl iyi bir anne miydim?” demek gibi.

Çocuğumuzun gece yatağına giderken, mükemmelce mutlu ve kaygılardan uzak olmasına çok fazla odaklanıyoruz. Böylece o küçük kutuyu kontrol edebiliyoruz.

Bunu yerine daha uzun vadeli düşünmeye başlamalıyız. Julie Lytcott-Haims kitabında aynı konuyu ele alıyor: “Yetişkinler mi büyütüyoruz? Çocuklarımız yetişkin olarak dünyaya dağılıp, muhteşem şeyler yapabilecek mi?”

Toplum olarak bir durup, öğrenmenin somut kanıtları yerine, öğrenme sürecine değer vermeliyiz. Önemsediklerimiz hep sonuç: not, ödül, sayı, puan. Böylece öğrenme sürecini gözden kaçıyoruz ve haliyle çocuklarımız da kaçırıyor. Söz konusu bir öğrenim olabileceği gibi; koşmak yahut bir enstrüman çalmak da olabilir.

Bu konuda ne kadar kelime sarf ettiğimizin önemi yok. “Ah tatlım, önemli olan katılmaktı, tek istediğim öğrenmen…” demek yetmiyor. Onlara gerçekten sürece değer vermeyi öğretmeliyiz.

Yani bir çocuk bize notunu açıkladığında, nota odaklanmayalım. Onun yerine “buraya ulaşmak için neler yaptın?” yahut “bu teste nasıl hazırlandın?” ya da “gelecek sefer ne yapabilirsin” diye soralım. Bu süreç odaklı sorular, onlara gerçekten öğrenmeyi önemsediğimizi gösterir.

Kitabınız en harika ebeveynin bile çocukları üzerinde etkisinin sınırlı olduğunu savunuyor.

Evet. Çocuklarım üzerinde sınırlı bir etkimiz oluşu benim bu kitabı yazma nedenim. Böylece bir adım geri atıp düşünebiliriz. Çocuklarımızın nasıl insanlar olacağı konusunda çok fazla kontrolümüz olduğunu zannediyoruz ama yok işte. Birden fazla çocuğu olan herkes her birinin çok farklı şekillendiğini söyleyebilir.

Kendimize gelmeliyiz ve çocukların gerçekten önemsedikleri şeylerin peşinden gittiklerini kabullenmeliyiz. Onlar için her şeye dikkat etmeye çalışabiliriz ama bu kendimizi kandırmak olur. Ve bir işe yaramaz. Çocuğumuz bir şeye tutkuyla sarılsın diye zorlayamayız. Umurlarında olmayan bir şeyi önemsemelerini sağlayamayız.

Onlara ilgilenmedikleri konularda yardım etmek için yaratıcı olabiliriz. Bir öğretmen olarak bu benim için önemli. İşimin bir parçası da onları önemsemediklerini konulara dikkatlerini çekmek. Ama genel bir prensip olarak; çocuklar derin bir düzeyde bağ kurdukları şeylerle ilgilenecektir. Bizim belli bir başarı göstermelerini istediğimiz ve ödüllendirdiğimiz konular onlar için önemli olmayabilir. Belli bir okulu kazanmak, o enstrümanı çalmak, bir sporda yetenekli olmak gibi. O kadar da gücümüz yok.

Günümüzde ebeveynlerin sıkça karşı karşıya kaldıkları bir sorundan söz edelim. Çocuklarınızın teknoloji kullanımını nasıl idare ettiniz?

Minecraft evin küçüğünün çok sevdiği bir şey oldu. Çocuklar o oyunu oynayarak çok yaratıcı ve harika şeyler yapıyor. Dün gece biri dedi ki “Minecraft’a sınır getirmek için ne yapıyorsun?”

“Yapmıyorum” dedim. Evde yapılmasını istediğimiz şeyler ve zamanın nasıl geçirildiğine karar verme beklentilerimiz var. Çocuklarımız spor yapacak. Ödevleri yapılacak. Bizimle ekran olmadan vakit geçirecekler. Geri kalanını kendi idare etmelerini sağlıyorum.

Çocuklarla bunu konuşuyoruz. Eğer bir teknolojik aletle çok vakit geçirmiş ve huysuzlanmaya başlamışsa, bunu konuşuruz. Derim ki; “ne kadar huzursun olduğunu fark ettin mi? Bence iki buçuk saattir kardeşinle oynadığın oyun sana kendini iyi hissettirmiyor olabilir. Bunu bir düşünür müsün?”

“Sadece bir saatin var ve ben buraya bir alarm koyuyorum, çaldığında kalkıyorsun” demek yerine, onlara kendi davranışlarını yönetmeyi öğretmeliyiz. Bu ayrıca kendilerini tanımanın ve kendilerine ait sınırları öğrenmenin de bir parçası.

Bir çok şeye sınır koysam da, bu onlardan biri değil. Onlarla konuşmayı ve anlamalarını sağlamayı tercih ediyorum. Yetişkin olduğumuzda, sınırlarımızı kendimiz oluşturacağız, öyleyse şimdiden konuşmaya başlayalım.

Bir öğretmen olarak, ebeveynlerin sizi zorladığı herhangi bir şey var mı? Eğitimcilerle diyalogda ebeveynlere ne önerirsiniz?

Öncelikle, öğretmenler çocukların öğrenmesine yardım etmek için bu mesleği seçerler. Bunun istisnaları olduğunu biliyorum. Ama genellikle öğretmenle çocukların öğrenmesi ister ve buna bir çok sebeple kendilerini adarlar. Kimi zaman işleri olduğu için kimi zaman çok önemsedikleri için.

Öğretmenin çocuğunuza ne öğrettiğinden çok geri dönüşüyle ve hareketlerinin sonucuyla nasıl baş ettiği önemlidir. Ebeveyn öğretmene “çocuğuma ceza veremezsin. Onu üzemezsin” dediğinde öğrenme sürecinin büyük bir kısmı sekteye uğruyor.

Ortaokul başarısızlıklarla doludur. Çocuklardan hazır olduklarından daha fazlasını bekleriz. İyi öğretmenler bunu bilir. Çocuklarda işe yarayan on yöntemden birini bulmak için araştırıp dururlar. Bir ebeveyn gelip, bir çocuk için geliştirdiği yönteme müdahale ettiğinde, tüm sürece müdahale etmiş olur.

Bu öğretmene “çocuğumu eğit!” diyerek elini kolunu bağlamak ve ağzına bant yapıştırmaya benzer. Hiç adilane değil. Öğretmenlerin ve anne babaların fikir ayrılıkları olabilir. Fakat öğretmen ya da veli olarak sahip olduğumuz rolde ayak diriyoruz. Sakinleşmeli ve yeniden birbirimize güvenmeyi öğrenmeliyiz.

Bu hem öğretmenler hem de ebeveynler için geçerli. Anne babaların öğretmenleri düşmanı gibi gördüğü zamanlara gelmiş olmamış çok üzücü. Yeniden ne yaptığımızı bildiğimiz konusunda birbirimize güvenmeye başlamalıyız.

***

Yazını orjinalini buradan okuyabilirsiniz.

Bu yazı Blogcuanne.com sitesinde yayınlanmıştır.

Yorum yapılmamış

Bu yazı da ilginizi çekebilir

Anne İtirafları

Bundan bir süre önce Onedio’da Anne İtirafları‘ndan bir seçkiye yer verilmişti. İtiraflar sansasyonel olacak şekilde düzenlenmişti ve altına gelen yorumlar da bu ülkedeki kadına bakış ...