Anneler günü deyince bu kitap geliyor aklıma. Sanırım en sevdiğimiz kitaplardan biri bu. Ortalama olarak 2 yaş üzeri için okunabilir. Bizim evde doğduklarından beri okuduğum, bazen gün içinde tatsız bir şey yaşadıysak okuyup enerjimizi tazelediğimiz kitap oldu.
Olay Küçük Tavşan ve Büyük Tavşan arasında geçiyor. Şöyle başlıyor “Bil bakalım seni kadar seviyorum?” Küçük Tavşan kollarını iki yana kocaman açıyor ve “İşte bu kadar!” diye gösteriyor. Büyük Tavşansa kolları daha uzun olduğu için “Beni seni bu kadar seviyorum” diyerek sevgisinin daha çok olduğunu gösteriyor.
Kitap boyunca bu küçük oyun akıp gidiyor. Büyük Tavşan hep daha fazla sevebiliyor. İkisinin yarıştığı tek konu sevmek, daha çok sevmek oluyor. Bu fikre bayılıyorum. Duyguların miktarı elbette tam olarak ölçülemez ama bu kitap bize “sana şu anda çok kızgınım” gibi ifadelerle kendilerini anlatmayı da kazandırdı.
Kitabın İngilizcesi de var bizde. İkisini de okuyoruz. Türkçe çeviri çok tatlı. Mesela asıl kitaptaki tavşan erkek, Türkçe dilbilgisiyle karakterin cinsiyeti tamamen bize bırakılmış. Bu da çok hoş bir ayrıntı. Kitap bu anlamda çok başarılı. Tavşanların hiçbir belirgin özelliği yok, sadece küçük ve büyükler. Haliyle iki kardeş arasında da aynı oyunu sürdürmek mümkün oluyor. Hayalgücünüze kalmış bu.
Ayrıca bu serinin çizgi filmi var, biz televizyonda yakalamadık hiç ama internette bulmak mümkün. Bazen İngilizcelerini seyrediyoruz, kitap kadar sevmedik. Kitabınsa bir okuması var, ona bayılıyoruz. Tavşan kollarını açtığında benimkiler de açıyor, eşlik ediyorlar okuyana “bu kadar seviyor” diye bağırarak.
Kitaptaki kurlaşma tabii kısa zamanda günlük sohbetlerimize eklendi. “Anne seni Dora kadar seviyorum” dediğinde büyük oğlum biraz bozuldum evet. O kısa boylu küt saçlı kızla sevgi ölçümü komik gelse de, zaman içinde bu oyun gelişti. “Dünyanın en güzel çocuğu kim?” diyorum, “Ben yeryüzünde en çok kimi seviyorum?” diyorum, cevaplar hep aynı. “Bak kalbim nasıl atıyor?” diyorum isimlerini söylüyorlar. “En güzel annenin adı neee?” diye bana doğru koşuyorlar.
Delice bir merakla ebeveyn kitapları okumuşken, seminerler takip etmişken ve “mükemmel” anne -var mı ki öyle bir şey?- olmaya kafa yormuşken, işte en rahatladığım aşamaya geliyorum: Sevgi. Ben ki her şeyi abartırken tereddüt ederim; bunun abartılması isabet tek şey olduğunu biliyorum. Günlük hayata dair hataları, organik olmayan gıdaları, eksik yapılan ödevleri, yetişmeyen çamaşırları, her akşam yaptıramadığım banyoları değil de, kucak kucağa böyle konuştuğumuz anları hatırlayacaklarını biliyorum.
İçimdeki o sonsuz sevgi onlara her geçen gün artarak akıyor. Yeniden doğarak, büyüyerek ve katmerlenerek. Kutsal annelik diye bir şey olduğundan değil, onları doğurduğum için bile değil, sadece oldukları insan oldukları için seviyorum. Anneleri olmak şu yaşamda başıma gelen en harika şey. Ve bu yıl en çok da olmak istediğim gibi bir anne olduğum için kendi anneler günümü kutluyorum; kulağımda şu cümleler; “Annecim, seni denizler, gezegenler kadar çok seviyolum”, “Annecim çok güzel bir kızsın, sen benim papatyamsın!”
*
Bu yazı BlogcuAnne.com sitesinde yayınlanmıştır.
Yorum yapılmamış