Geçen hafta HT Hayat‘ın düzenlediği Ekran Nesli (Screenagers) filminden çok kısaca bahsetmiştim. Filmi izlemeye gitmeden hemen önce NY Times’daki şu yazıyı okumuştum. Bu haftaki ‘Pazar çevirisinde’ ona yer vermek istedim (çeviri her zamanki gibi Ebrar Güldemler’e ait).
Bizlerin teknolojiyle büyümemiş olması, hayatımızın gittikçe daha önemli bir parçası haline gelen bu unsuru nasıl yöneteceğimiz konusunda endişeli yapıyor bizleri… Şu bir gerçek: çocuklarımızla aramızda ciddi bir boşluk var, ve bu boşluğu mümkün olduğunca kapatmak konusunda sorumluluk bizde…
Teknolojik Anneler’in geçenlerde düzenlediği kodlama eğitimi tam da bunu amaçlıyordu. Derya ile gittiğimden o sırada pek pratik yapamadım, ancak Banu’nun bu konudaki yazısı oldukça fikir verici. Teknolojik Anneler’den İpek’in blogunda bu konuda çok güzel yazılar oluyor, şu da onlardan biri: Çocuklar için kodlama va scratch
Çocukların büyümesiyle birlikte giderek çok daha fazla ilgi ve bilgi alanımıza girmeye başlıyor çocukların teknolojiyle etkileşimi… Ben de bu aralar bu konularda çok okur oldum. Görünen o ki bu konuda giderek daha fazla yazıp çiziyor olacağız biz dijital anneler…
Aşırı Ekran Tüketimi Hakkında Ne Yapmalı?
Yeni belgesel film Ekran Nesli’nde elektronik cihazlara karşı koyamayan çocuklar ve bu konuda ne yapacağını bilemeyen ebeveynler anlatılıyor.
Tanıdık mı geldi?
Amerika’da ortalama bir çocuk okula gittiği süreden daha fazla zamanı elektronik medyayla meşgul olarak harcıyor ve ergenlerin çoğu düzenli olarak çevirimiçi zaman geçiriyor. Ebeveynlerin de bu noktada doğru örnek olduğu söylenemez. İngiltere’de yapılan bir araştırma 10 ebeveynden 6’sının çocuklarının ekran tüketimi konusunda endişeli olduğunu gösterirken, 10 çocuktan 7’sinin ebeveynlerinin teknoloji bağımlığı konusunda endişeli olduğunu söylüyor.
Filmin yönetmeni Dr. Delaney Ruston ekran zamanı konusunun giderek karmaşık hale geldiğini söylüyor. Onunla, kendi ailesinin dijital uyaranlar konusunda ne yaptığını ve bu filmi çekerken edindiği ilginç bakış açılarını konuştuk.
– Bu belgesel fikri nereden çıktı?
* Filme başladığımda kendi ergen çocuklarımla zor zamanlar yaşayan bir anneydim. 14 yaşındaki oğlum daha fazla oyun oynamak isterken, 12 yaşındaki kızım zamanının çoğunu sosyal medyada geçiriyordu. Kendimi kayıp hissediyordum. Aniden öfkeleniyor ve sonra da suçluluk duyuyordum. Diğer ebeveynlerle konuştuğumda, bu konuda hepimizin kendimizi felçli gibi hissettiğini ve durumun giderek daha kötüye gittiğini fark ettim.
Bu duruma aynı zamanda hastalarımda da şahit oluyordum. Bir pratisyen hekim olarak, çocukların ekrana yapışık yaşadığını gözlemliyordum. Ekran zamanı ve çocuklar arasındaki ilişkiyi anlama ihtiyacı hissettim. Sosyal sorumluluğu olan filmlerde çalışmış bir yönetmen olarak, yolculuğumu aynı sorunlarla baş eden insanlarla paylaşmak istedim.
– Modern teknolojinin çocuklarımızın beyinleri üzerindeki etkileri nedir?
* Fazla ekrana maruz kalmak çocuk beyninin fiziksel gelişimine zarar verebilir. Araştırmalar, ekran karşısında gerekenden fazla geçirilen zaman ile dikkat eksikliği arasında bağlantılar olduğunu ortaya koyuyor. Aynısı öğrenme bozuklukları için de geçerli. Bu filmde biri farelerle, diğeri anaokulu öğrencileriyle olan iki araştırmadan bahsediyoruz.
İlkinde bilim adamları tekrarlayan ışık ve seslere maruz kalan yavru farelerin beyinlerinin öğrenme ve hafızayı kontrol eden bölümlerinin daha az hücre ürettiğini gösteriyor. Aynı etki yetişkin farelerde olmuyor. Kısaca ekran tüketimi ile gelişmekte olan beyin arasında farklı bir ilişki var.
Anaokulu öğrencileriyle olan araştırmada ise, 60 çocuk iki gruba ayrılıyor. Yarısı on dakika boyunca hızla giden ekran görsellerine tabi tutuluyor. Diğerleri ise boya kalemleriyle meşgul oluyor. Sonra çocuklara aynı bilişsel beceriler konusunda test uygulanıyor. Ekrana maruz kalanlar gözle görülür biçimde daha kötü sonuçlar elde ediyor.
Günümüzdeki hızlı dijital görseller, oyunlar ve videolar beyni yoruyor. Bu da, çocukların akademik kapasitelerini verimli bir şekilde kullanmalarını olumsuz yönde etkiliyor.
-Film, 13 yaşındaki kızınızın sizi telefona ihtiyacı konusunda ikna etmeye çalışmasıyla başlıyor. Burada ebeveynlerin alması gereken ders nedir?
* Herkesin iki bilimsel gerçeği bilmesini istiyorum. İlki; beynin planlama, karar verme ve dürtü kontrolü gibi durumlardan sorumlu kısmı onlu yaşlarda büyümeye devam ediyor ve bu yirmilerimize dek sürüyor. İkincisi; ekran zamanı beyindeki kimyasal dopamini açığa çıkarıyor. Ve ergenlik, keyif veren bir maddeye bağımlı olmaya en yatkın olduğunuz dönem.
Bir ebeveynin yapabileceği en kötü şey, çocuğa akıllı telefonu verip her şeyin yolunda gitmesini ummak. Ne yazık ki ebeveynler genellikle sınır koymanın işe yaramayacağını, çünkü artık teknolojinin her yerde olduğunu ve yapacak bir şey kalmadığını zannediyorlar. Bu gibi mazeretleri sıklıkla duyuyorum. Ancak çocukların beyinleri kendi kendilerini sakinleştirebilecekleri şekilde çalışmıyor. Bunu siz olmadan yapamazlar ve zaten de yapmamalılar.
– Peki anne babalar ne yapmalı?
* Ebeveynler çocuklarına doğru uyarıları yaptıklarında, çocuklar zamanla kendi kendilerini kontrol edebilecek becerileri geliştirecekler. Bu da başarının zekadan bile daha önemli bir göstergesi. Filmde de göreceksiniz; ben çocukların ekran zamanı konusunda kurallar istediğini gördüğümde çok şaşırmıştım.
Sınırlar koyun. Bizdeki iki kural şu: Yatak odasında ve arabada asla telefon yok. Bunun yerine alarm kuruyoruz ve arabada sohbet ediyoruz. Bunlar kolay olanlar. Kuralların geri kalanı için, birkaç hata yapıp ders aldığımı filmde izleyeceksiniz. En iyisi çocuklarla bir sözleşme yapmak.
– Anne babaların da her beş dakikada bir telefonlarını kontrol etmemeleri önemli herhalde?
* Çok doğru. Çocuklar anne babalarıyla eşit seviyede olmak istiyorlar. Bu önemli bir konu. Kendiniz cihazları elinizden düşürmezken, onlara kuralları bozdukları için ceza veremezsiniz. Ve mantıksız kurallar koymayın. Unutmayın: insanları cezalardan ziyade, ödüller teşvik eder.
– Ceza demişken… Filmde bir annenin çocuğundan video oyununu almaktan korktuğunu, çünkü büyük bir kavga çıkacağını hissettiğini görüyoruz.
* Sınır koymak istediğimiz durumlarda, çok ciddi geriye gidişler olabiliyor. Bu davranışın ardındaki bilimsel gerçeği görürsek, çocuğun neden o anın sıcaklığıyla hırçınlaştığını anlayabiliriz.
Ekran karşısında salgılanan dopamin, alkol aldığımız zamankiyle tamamen aynı. Ekran odaklı aktivitelerde saatlerce dopamin salgılanması beyne ciddi zararlar verebilir. Mesela araştırmalara göre; günde yaklaşık olarak üç saat video oyunları oynayan çocukların Mr’larındaki beyin görüntüleri, madde bağımlılarınkiyle aynı.
– Çok ciddi bir felaket potansiyelinden bahsediyorsunuz burada…
* Herhangi bir günde çocukların yüzde 70’i yaklaşık 2.5 saat oyun oynuyor. 7 gün, 52 hafta.
İnsanlar video oyunlarının zararları konusundaki gerçekleri çürütmeye çalışıyor. Ama bizler ebeveynler ve toplum olarak çocuklarımızın oynadıkları bu oyunlarla saatlerini geçirmelerini gerçekten istiyor muyuz? Hangi oyunları oynadıklarının bile farkında mıyız?
Oyunların yüzde 80’i şiddet içeriyor. Bu oyunlarla saldırgan davranışlar ve düşünceler tetikleniyor. Bu oyunların empati ve cömertlik duygularını arttırmıyor oluşu hiç şaşırtıcı değil. Bunlar toplumumuzda gelişmesini umduğumuz değerler.
İyi haber şu ki; aynı araştırmaya göre, empati geliştiren video oyunları çocukların birbirine yardım etmesini sağlıyor. Bir diğeriyle olumlu iş birliği yapmaya teşvik ediyor. Oyun sektörünün, toplumun yararına yönelik ve çocukların oynamak isteyeceği nitelikte ‘havalı’ oyunlar da geliştirmesini umuyorum.
– Film şu anda gösterimde ve insanlar onu konuşuyor. Ne olacağını umuyorsunuz?
* Ebeveynlerden milletvekillerine kadar herkesin filmi izlemesini ve bu konuda bir hareket başlamasını istiyorum. Böylece çocuklara nasıl yardımcı olacağımızı ve daha dengeli yaşamları nasıl kuracağımızı konuşmaya başlayacağız. Bunun ilk adım olduğunu düşünüyorum.
***
Yazının İngilizce orijinalini buradan okuyabilirsiniz. Bu yazı ilk olarak BlogcuAnne.com‘da yayınlanmıştır.
Yorum yapılmamış