Anne İtirafları

0

Bundan bir süre önce Onedio’da Anne İtirafları‘ndan bir seçkiye yer verilmişti. İtiraflar sansasyonel olacak şekilde düzenlenmişti ve altına gelen yorumlar da bu ülkedeki kadına bakış açısını gözler önüne serer nitelikteydi. Bu konuda bir yazı kaleme almamın ardından seçkiyi hazırlayan Onedio editörü benim yazımın altında özür diledi ve bence bu içten bir özürdü. Gönül isterdi ki Onedio da sitede benzer bir özür dilesin, hatta yazıyı yayından kaldırsın, en azından altındaki yorumlara katılmadığını, yazının amacını çok aştığını söyleyen bir açıklama yapsın. Olmadı. Ve o yorumların orada öyle duruyor olması bence bir içerik sitesine yakışmadı ve evet ifade özgürlüğü falan filan…

O yorumlardan bir kısmının yansıttığı bakış açısının hayata geçişini haber olarak okuduk iki gün önce… İstanbul’un sözüm ona en ‘nezih’ semtlerinden birinde bir genç kıza tecavüz edildi. Üniversite öğrencisi bir genç kadın, benim de üniversite öğrencisi olduğum yıllarda yaşadığım semtte, benim de bindiğim sarı dolmuşlara binip benim de yürüdüğüm sokaklardan evine giderken apartmanın bahçesinde bıçaklı bir saldırganın tecavüzüne uğradı. Saldırgan 33 yaşında, iki çocuğu olan bir adamdı.

Haberin ardından sosyal medyada ‘İyi de o saatte o kızın sokakta ne işi varmış?’ diyenler vardı. Ve dahası eminim ki Twitter’da böyle demese bile bunu aklından geçiren çok insan var. Çünkü ‘tecavüze uğrayan kadın doğursun’ diyenlerin ülkesinde kadın olmak böyle bir şey.

Blogumun yardımcı editörü Ebrar Güldemler’in aşağıdaki anne itirafları seçkisi, tecavüz edenin maruz görüldüğü, tecavüze uğrayanın ise hak ettiğinin ima edildiği bu ülkede kadın olmaya farklı -ve belki biraz daha ‘gerçek’- bir bakış açısı getiriyor.

***

Onedio’daki yazının ardından ben de başka bir editör gözüyle bir derleme yapmak istedim. O yazıdaki itiraflar da çok değerli ve gerçekti. Bir de bunlar var. Hepsine yer vermek istedim, yetmedi. Bazıları çok ağırdı, bazıları çok benzer. Bir de yazılamayanlar olduğunu düşünmek boğazımda bir yumru gibi oturdu.

1. Şiddet gören bir kadın.

İşte öylece duruyor. Kim olduğu önemli değil, arkadaşım, komşum, her gün selamlaştığım biri belki… Elinden tutup konuşabilmek isterdim. Utanması gerekenin asla kendisi olmadığını söylerdim. Ona hayatını idame ettirecek bir işi olmasa da, boyun eğmek zorunda olmadığını anlatırdım. Kendisine ve hayatına ailesinin bile değil, sadece kendisinin sahip çıkabileceğini söylerdim. Ve yanında olduğumuzu… Anladığımızı

2. Esaret nedir?

3 çocukla her şey yolundayken bile işleri yürütmek nasıl da zor ve çetrefilken, bütün bu nefessizliğin içinde nasıl hissediyor kim bilir. Dilerim, piyango ondan yana olur, her anlamda.

3. İkinci şans.

Her sabaha böyle hissettiğin biriyle başlamak. İkinci şanslar hep güzeldir, değil mi?

4. Çocuktan sonra hayat

Böyle bir şey de var elbette. Hiç de hayal ettiğimiz kadar harika olmuyor. İnsan bazen sahiden bakkala diye çıkıp dönmemek istiyor.

5. Hissetmek gerek

Tam da bunun için evlenmişken hem de.

6. Hayaller, gerçekler

Küfür nedense bizim toplumsal olarak hafife aldığımız, şaka gibi gelen bir şey. Oysa böyle başlıyor şiddet. İlk ayağı çoğunlukla bu oluyor.

7. İnsanım!

Bunu söylemek zorunda kaldığın bir döngüde yaşamak ne kadar zor, tahmin edemeyiz sanırım.

8. Rahat ver.

İnsan bazen böyle haykırmak istiyor. Özsaygıyı yitirmeye sebep müdahaleler sahiden öfkeye yaratıyor.

9. Vicdan.

Seni sırtından bıçaklamış ve her an bunu yeniden yapması ihtimal dahilinde olan birine tahammül etmek? Yapabildiğin en radikal şey, sadece arka odaya kadar gitmek olabiliyor bazen. Haliyle “o da kocasını elinde tutsaydı” gibi yorumlar delirme sebebi.

10. Evlilik nedir?

Bu olabilir mi?

11. Özgüven

İnsan kendine böyle hissettiren birine, hiç bir şey olmamış gibi yemek yapıp, rutini paylaşarak nasıl delirmez? Ya da aslında yavaş yavaş delirir de kimse mi fark etmez?

12. Kozada yaşamak

Tahmin edemeyiz belki ama anlarız.

13. Mış gibi.

Galiba insanı en çok o “mış gibi” yapma hali yoruyor ve yıpratıyor. Bu yük çocuklar varsa daha da artıyor.

14. Çünkü insan inanmak istiyor.

İnsan o kurduğu ailenin sonsuza dek mutlu mutlu yaşayacağına inanmak istiyor. Aksini kabullenmek ve görmek bile çok zaman alıyor.

Velhasıl;

Anneler, kadınlar şiddet görüyor, psikolojik şiddete tahammül ediyor, maddi yönden baskıya uğruyor. Mutsuz oldukları adamlara ve hatta ailelerine tahammül ediyorlar. Çoğunlukla nefessiz kalıyorlar.

Kendilerini gerçekleştirmek için bin türlü karanlık dehlizden geçip, bir adama toslayıveriyor. Bütün bu delilikler, sıkıntılar, nefes alamamalar bir yanda dururken, karanlık bir kuyuya bağırır gibi buraya bırakıveriyor sesinin yankısı bazen. Ne mutlu ki… Çünkü hayatta kız kardeşlik kültürü kadar kıymetli çok az şey var. Yine biz kadınlardan medet. El ele yarıp çıkacağız bu karanlıklardan.

Bunlar derleyebildiklerimin çok azı… İçeriği her ne olursa olsun, itiraf yazan her bir kadının kalbinden sevgiyle öperim. Cinsel hayat, çocuktan şikayet, iş hayatı… Her biri, en az diğeri kadar değerli. Çünkü kadın olmak hepsinin toplamı.

Kendinizi takdir etmelisiniz. Durup kenarda beklemediğiniz, aksine oyuna katıldığınız için. Susup oturmadığınız, hiç değilse kendinize söyleyebildiğiniz için. Çünkü böyle başlıyor zaten.

***

Bu yazı ilk olarak BlogcuAnne.com‘da yayınlanmıştır.

Yorum yapılmamış

Bu yazı da ilginizi çekebilir

Kitap Kulübümüz

Kadıköy’e Peri’yi görmeye indiğim bir gün. Olabilecek en uzak uçta yaşadığım için, oralara gitmek benim için; şehre inmek oluyor. Öyle neşeli oluyorum ki, o kalabalık bile ...